19 Mart 2020 Perşembe

Sigarayı Bırakmak için Çözüm Önerileri ile ilgili görsel sonucu
Sigara içiyorsanız, sağlığınızı geliştirmek, yaşam kalitenizi arttırmak ve yaşam sürenizi uzatmak için yapabileceğiniz en güzel şey sigarayı bırakmaktır. Bunun kulağa hoş geldiğini, fakat uygulamada zor olduğunu biliyoruz. Yıllar boyunca denemiş ve hep başarısızlığa uğramış olabilirsiniz. Nikotinin kuvvetli fiziksel ve psikolojik bağımlılık yapıcı etkisi nedeniyle sigarayı bırakmak gerçekten zordur. Çünkü sigara içme arzusunu başlatan ve kuvvetlendiren madde nikotindir. Düşük nikotinli sigaraları tercih etmeye başlamanız yanlış bir seçimdir. Çünkü alıştığınız nikotin seviyesini sağlayabilmek için öncekinden daha fazla sigara içme tehlikesi oluşacaktır.

Sigarayı bırakmayı kolaylaştıracak 10 yöntem

  • Bırakmak için bir gün seçin ve o güne sadık kalın. Daha önce sigarayı bırakmış olan kişilerle konuşun ve deneyimlerini paylaşın. Ailenizden, arkadaşlarınızdan ve iş yerinizden destek alın. Gerektiğinde doktorunuza danışarak ondan yardım alın.
  • Sağlık risklerinizi göz önünde bulundurun ve kanser başta olmak üzere olası hastalıkların ya da rahatsızlıkların bir listesini yapın. Bu listeyi her zaman görebileceğiniz bir yere asın.
  • Sigara içme ile ilgili alışkanlıklarınızı ve davranışlarınızı not edin. Her gün içmekten en çok hoşlandığınız üç sigara ve bunların nerede ve ne zaman içtiğinizi mutlaka yazın. O sigara içme zamanlarında başka uğraşlar edinin.
  • Düzenli egzersiz veya her gün 20-30 dakikalık hafif tempolu yürüyüşler yapın. Meditasyon veya yoga gibi dinlendirici yöntemlerden yararlanın.
  • Ev, araba ve iş yerinizdeki sigaraları ve aksesuarları uzaklaştırın. Küllük, çakmak ve kibritlerden kurtulun. “Yoksunluk belirtileri”nin sadece birkaç hafta süreceğini unutmayın. İradenize hakim olun.
  • Beslenmenize dikkat edin. Sigaradan gördüğünüz zarara eş miktarda zarar görebilmeniz için almanız gereken kilo miktarının yaklaşık 30-35 kilo civarında (!) olduğunu unutmayın. Sigara yerine glisemik indeksi yüksek çikolata, kekler, kurabiyeler, şekerlemeler ve hamur işleri gibi besinleri tüketmeyin.
  • Sinemaya, tiyatroya ve müzikallere gidin. Restoran, otel, uçak gibi yerlerde sigara içilmeyen bölümleri tercih edin.
  • Kahve içmek sigara içmenizi tetikliyorsa kahve yerine taze sıkılmış meyve suları, yeşil çay, bitki çayları ve en önemlisi de vücudunuzu toksinlerden arındırmak için temiz ve bol sudan yararlanın.
  • Sigara ve alkol ikilisini birlikte seviyorsanız, sigarayı bıraktığınız dönemde alkol almamaya çalışın.
  • İnat edin ve bu inadınızı ısrarla sürdürün, asla bırakmayın.

Pasif içiciliğe dikkat!

Hayatınızda hiç sigara içmemiş olsanız bile, yıllarca pasif sigara dumanına maruz kalmanızın da başta kanser olmak üzere pek çok rahatsızlığa yakalanmanıza neden olabileceğini bilmelisiniz. Sigara içildiğinde havaya iki tür duman yayılır: Birincisi doğrudan sigaradan karışan ve daha tehlikeli olan dumandır. İkincisi ise; sigara içen kişinin solunumla havaya verdiği dumandır. Bu her iki tip dumana maruz kalmanız, yüksek konsantrasyondaki pek çok tehlikeli maddeyi solumanıza neden olur.
Pasif içicilik özellikle bebekler ve çocuklar için daha tehlikelidir. Ebeveyn olarak sigara içmeniz çocuklarınızın; astım başta olmak üzere öksürük, soğuk algınlıkları, orta kulak enfeksiyonları, pnömoni ve bronşit gibi solunum yolu hastalıklarına daha kolay yakalanmalarına neden olacaktır. Ayrıca çocuğunuza kötü bir örnek olarak onun da yetişkinlik döneminde bir sigara tiryakisi olmasını sağlarsınız.
Sigara içiyorsanız;
  • Nefesiniz kötü kokar
  • Dişleriniz istediğiniz gibi beyazlamaz
  • Diliniz doğru dürüst tat almaz
  • Çocuğunuz sizi öperken yüzünü buruşturur
  • Akciğer kanserine ve diğer bazı kanserlere eğiliminiz artar
  • İnatçı öksürük, nefes darlığı, uyku problemleri ve çabuk yorulma görülür
  • Cildinizde erken yaşlanma, erken kırışıklıklar ve kuruma ve pullanma başlar
  • Amfizem, pnömoni, bronşit ve diğer solunum yolları enfeksiyonları ile akciğer rahatsızlıkları gelişebilir

İşte içtiğiniz sigaranın içindekiler:

  • Boya sökücü etkili aseton
  • Öldürücü  zehirler olan siyanür ve arsenik
  • Çakmak gazında bulunan bütan gazı
  • Roket yakıtlarında bulunan metanol
  • Akü yapımında kullanılan kadmiyum
  • Toksik bir madde olan naftalin
  • Kimya sanayinde ve temzilik maddelerinde kullanılan amonyak
  • Eroinden daha güçlü bir bağımlılık yapıcı etkiye sahip olan nikotin.
  • Böcek ilaçlamada kullanılan DDT
  • Kanserojen maddeler (aromatik hidrokarbonlar, aromatik aminleri aldehitler ve nitroz aminler)
  • Diğerleri: karbonil sülfid, benzen, toluen, karbondioksit, formaldehit, fenol, nitrojenoksit, formik asit…
Bunlar sigarada bulunan 4 binden fazla zehirli maddenin sadece birkaçıdır. 

Havai Fişekler Nasıl Farklı Şekillerde ve Renklerde Patlar?

Havai Fişeğin Parlak ve Renkli Görüntüsü Arkasındaki Bilim ile ilgili görsel sonucu
Havai fişeklerin çoğunun temel bileşeni baruttur. Fişeğin alt kısmındaki fitil bir kıvılcım yardımıyla ateşlenir ve fişeğin bu bölümünde yer alan barut patlar. Bu sayede fişek havaya fırlar. Daha sonra zaman ayarlı ikinci bir fitil devreye girer. Bu fitilin ateşlediği barut, “yıldız” adı verilen küçük parçaları patlatır. Yıldızların içlerinde yakıt, oksitleyici madde, metal bileşenleri ile bunları bir arada tutmaya yarayan özel kimyasal maddeler vardır. Yıldızlar patladığında gökyüzünde farklı renkler ve şekiller oluşur. Havai fişeklerin bölme sayısı artırıldığında sadece bir havai fişek patlatılarak arka arkaya değişik görüntüler oluşturulabilir. Ancak bu gösterideki uygun zamanlama için fitil tasarımı ve uzunluğu önemlidir.
Kapsül içine yerleştirilen yıldızların yerleşim şekli ve sırası havai fişek patladığında ortaya çıkacak deseni belirler. Havai fişeklerin rengi ise yıldızların içlerindeki metal bileşenlere bağlıdır. Bu fişekler patladığında açığa çıkan enerji metal tuzları tarafından soğurulur. Metaller, üzerlerinde oluşan bu fazla enerjiyi ışık olarak verir. Böylece her metal, yaydığı ışık dalga boyuna bağlı olarak farklı renkte görünür. Bu da patlayan yıldızların içlerindeki metallerin havada dağılırken farklı renklerde görünmesini sağlar. Örneğin kalsiyumlu bileşikler kullanıldığında turuncu renk oluşurken, sodyum sarı, baryum yeşil, stronsyum ise parlak kırmızı renk verir.
Adet Gecikmesinin Sebepleri Nelerdir? ile ilgili görsel sonucu
hemen hemen her kadın hayatlarında en az birkaç kez adet gecikmesiyle karşılaşmıştır. Kadınları büyük strese sokan adet gecikmesinin birçok farklı sebebi var.
Her ay kadınlara türlü türlü ağrılar çektiren, hormonlarla oynayarak dengeyi bozan regl, kimi zaman belli nedenler ya da rahatsızlıklardan dolayı gecikebilir. Adet gecikmesi birçok kadını, ‘’Acaba hamile miyim?’’ stresine sokabilir, ancak adet gecikmesinin tek nedeni gebelik değildir.
Stres
Stres, birçok sağlık sorununa davetiye çıkarabileceği gibi adet gecikmesine de yol açabilir. Aşırı stresli dönemlerde vücut yumurtlamayı sağlayan hormonu azaltır, yumurtlama olmadığında ya da geciktiğinde adet de gecikir.
Hastalık
Hastalıklar da yumurtlamanın gecikmesine yol açabilir. Yumurtlamanın gecikmesine paralel olarak adet de gecikebilir. Adet olamamanızın sebebi belki de birkaç hafta önce geçirdiğiniz grip olabilir.
İlaç
Kullanılan ilaçlar da adet gecikmesine yol açabilir. Özellikle doğum kontrol hapları… Yeni bir ilaca başladıysanız ya da kullandığınız ilacın dozunu değiştirdiyseniz gecikme yaşanması olasıdır.  Antidepresanlar, kortikosteroidler ve kemoterapi ilaçları adet düzensizliğine yol açan ilaçların başında geliyor.
Kilo
Bununla birlikte kilo değişiklikleri ile vücut kitle indeksi de adet düzensizliklerine neden olabilir. Özellikle anoreksia ve bulimia gibi yeme bozukluklarında adet kanamalarının durmasına çok sık rastlanır. Ancak vücut kitle indeksiniz 18’in altındaysa ve aniden ciddi kilo kaybı yaşadıysanız ya da bir anda fazla kilo aldıysanız da adet düzensizlikleri meydana gelebilir.
Polikistik Over Sendromu
Polikistik over sendromu (yumurtalıklarda kistler) gibi durumlar ve tiroid bozuklukları da adet düzensizliklerine yol açabilir.
Yaş
Menopoz a yaklaşıyor olmak, menopozdan önceki ilk zamanlar adet düzenini bozabilir. Çünkü ovulasyon yavaş yavaş kapanır. Öte yandan yeni adet görmeye başlamış genç kızlarda da birkaç yıl düzensizlikler görülebilir.
Hamilelik
Adet gecikmesinin bir diğer nedeni ise hamileliktir. Hamilelik süreci içindeyseniz 9 ay boyunca adet görmemeniz olasıdır.

Maskeli depresyon nedir?

Maskeli Depresyon Nedir, Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi Nelerdir? ile ilgili görsel sonucu

Aşağıdaki 9 depresyon belirtisinden 5’ine sahipseniz, tedavi gerektiren bir durumdasınız demektir.
İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Humanite Psikiyatri Direktörü Prof. Dr. Sedat Özkan, depresyonla ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
Depresyonu tanımlayabilir  misiniz? 
Depresyon; derin üzüntülü, bazen hem üzüntülü hem bunaltılı bir duygu durumla birlikte düşünce, konuşma, hareket, fizyolojik işlevsellerde zayıflama, durgunluşmanın yanı sıra değersizlik, karamsarlık, isteksizlik duygu ve düşünceleriyle ortaya çıkan bir sendromdur. Derinleştikçe yaşamdan vazgeçme, intihar fikri ve girişimi gelişir. Şakayla bile olsa yakınlarınız ölümden söz ediyorsa kesinlikle bir psikiyatristle görüştürün. 
 Depresyonun belirtileri neler?
Aşağıdaki 9 depresyon belirtisinden, 5’ine sahipseniz klinik olarak tedavi gerektiren bir durumdasınız demektir. Yalnız bu halinizin 15 gündür sizinle beraber olması lazım. İş-gücü kaybı, ailede ve sosyal yaşamda iletişim sorunları oluşur. 5’in altında belirti varsa; bir psikolog veya psikiyatristten yardım almanız gerekir. Tüm belirtiler varsa ağır depresyondasınız anlamına gelir. 
1-Depresif duygu durumu
2-Zevk alamama ve ilgide azalma
3-Enerji kaybı
4-İştahta artma ya da azalma
6-Uykuda artma ya da azalma
7-Unutkanlık ve değersizlik, suçluluk duygusu
8-Konsantrasyon bozukluğu, hareketlerde yavaşlama ya da artma.
9-Yineleyen ölüm düşüncesi
Kadın ve erkeklerde görülme  sıklığı açısından fark var mı?
Ortalama olarak her 4- 5 kadından biri yaşamının bir döneminde depresyona girer. Erkelerinse 10’da 1’inde görülür.
Aradaki farkı artıran sebepler, kadının daha çok yardım araması, kolayca doktora başvurması, erkeğin hem yardım almaması hem de alkol, madde, sigara ,öfke ve saldırganlığa daha çok yönelmesi. 
Depresyonu nasıl teşhis ediyorsunuz? 
Bir psikiyatrist tam bir tıbbi değerlendirme yapmalı. Uzman sizin ve ailenizin psikiyatrik geçmişi hakkında sorular sorar.  Doktorunuz depresyon belirtileri gösterebilecek başka bir durum olup olmadığına açıklık getirmek için bazı kan testleri isteyebilir. Örneğin, hipotiroidizm depresyonla benzer belirtilere sahip. Alkol kullanımı veya bağımlılığı, bazı ilaçlar, felç de depresyon belirtilerine neden olabilir. Teşhis koymadan önce en önemlisi fizyolojik tetkiklerin tam olarak yapılmış olması. Yapılması istenebilen laboratuvar tetkikleri arasında tam kan sayımı, tiroid bezi hormon düzeyleri (T3, T4 ve TSH), kalsiyum, fosfor, glikoz, idrar tetkiki, kan üre azotu bulunabilir. Bazı durumlarda ise beyin tomografisi ve manyetik rezonans gibi tetkikler de istenebilir. 
Depresyon tedavisinde hangi yöntemler uygulanıyor?
Depresyon hafif seyirliyse hastaya ilaç tedavisinden önce davranışlarını ve düşüncelerini değiştirecek psikoterapi yöntemi uygulanır. Şiddetli hale geldiğinde ilaç tedavisine geçilir. İlaçlar hakkında her gün olumsuz bir yorum duyuyorsunuz, yaşam kalitemizi yükselten ağır ve psikotik depresyonda yaşamınızı kurtaran kalitede güvenilir anti-depresan ilaçlar mevcut.  İnternetten bilgi alınır ancak bilim yapılamaz. İnternette ki yanlış bilgilerle tedavilerinizi aksatmayın, en doğru bilgi kaynağınız psikiyatristiniz.
Psikolog ya da psikiyatriste başvurduğunuzda sizinle ilk görüşmesi tedavinin de seyrini belirler. İlaç tedavisinde genellikle anti-depresanlar kullanılır. Bu ilaçlar vücudumuzdaki bazı nöro-transmitterler üzerinden etki gösterir. Bunun yanında psikoterapinin devam etmesi kişinin stres faktörlerini ve olumsuz düşüncelerini ortadan kaldırmasına yardım eder, iyileşme zamanını kısaltır. Tedavinin ilerleyen dönemlerinde hislerinizin değiştiğini fark edecek ve bilimsel ölçümlerle bunu göreceksiniz. 
 Depresyondan korunmanın reçetesi var mı?
İşiniz, eşiniz, çocuklarınız, geniş aileniz, arkadaşlarınız, alışkanlıklarınız ve hobileriniz sizi hayata bağlar. Her biriyle sağlıklı bir dengeniz olması lazım. Beden sağlığımız, uykumuz, beslenmemiz, alışkanlıklarımız doğru olmalı. Kendinize inanmalı ve sevmelisiniz. Düzenli spor yapmalı, hareketli olmalısınız. Bir kez bir majör depresyon dönemi yaşadıysanız, bir sonraki için yüksek risk altındasınızdır. Bir başka depresyon dönemini önlemenin en iyi yolu, tetikleyicilerin veya majör depresyon sebeplerinin bilincinde olmaktır.
“MASKELi DE OLABiLiR”
Duygulanım gösterimleri belirgin olmayan, bedensel belirtilerin ön planda olduğu depresyon çeşidi. Hastalar, sıkıntılarını bedenleriyle ifade edebilirler. Hatta yüzlerine savunma amacını güden bir gülümseme maskesi takabilirler. Sürekli vücutlarının çeşitli yerlerindeki ağrı ve sızılardan yakınırlar. Ağrı ve sızılarının onları felakete götüreceğine inanabilirler. Ayrıca iştah ve kilo kaybı, yorgunluk, düşük enerji de ortaya çıkar.
BUNLAR DEPRESYONA YOL AÇIYOR
* Ölüm, boşanma ve ayrılık nedeniyle sevdiğini kaybetmenin üzüntüsü.
* Sosyal izolasyona yol açan kişiler arası farklar veya mahrumiyet hissi.
* Büyük yaşamsal değişikliklertaşınma, mezuniyet, iş değişikliği, emeklilik.
* Partnerle veya iş yerindeki yöneticiyle olan ilişkilerde kişisel çatışma.
* Fiziksel, seksüel veya duygusal istismar.

Antibiyotikler Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Diş Enfeksiyonlarında Antibiyotik Kullanımı Hakkında Bilinmesi Gerekenler ile ilgili görsel sonucu
Antibiyotik nedir?
Antibiyotik, hastalık nedeni olan (olmayan) bakterileri öldüren veya üremelerini durduran, doğal yoldan bazı mantarların ürettiği veya laboratuvar ortamında sentetik olarak elde edilen kimyasal moleküller olup; ilk olarak PENİSİLİN’in keşfi ile 1941’de enfeksiyonların tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır.

Antibiyotikler nasıl etki eder?
Antibiyotikler grubun göre bakterilerin ya dış duvarına veya zarının yapılarını bozarak, ya protein üretimini engelleyerek ya da kromozomlardaki DNA / RNA’larını tahrip ederek çoğalmalarını engelleme veya öldürme yoluyla etki eder.

Antibiyotikler hangi hastalıkları tedavi ederler?
Antibiyotikler sadece kendisine duyarlı olan bakterilerin sebep olduğu enfeksiyon hastalığını tedavi eder. Her antibiyotik her enfeksiyonu yapan bakteriye duyarlı değildir, buna “etki spektrumu” denir.

Tedavi edilebilen hastalıklar;
  • Bakteriyel Pnömoni ( zatüre), bronşit, anjin, faranjit ve diğer solunum yolu enfeksiyonları
  • Bakteriyel menenjit
  • İdrar ve genital bölgenin bakteriyel enfeksiyonları
  • Vücudun çeşitli bölgelerinde oluşan apseler
  • Cildin bakteriyel enfeksiyonları
  • Gastrit ve mide ülserlerine sebep olan Helikobakteri tedavisinde
  • Bruselloz (çiğ süt / süt ürünleri ile bulaşan enfeksiyon)
  • Tüberküloz
  • En ciddi olarak; birçok enfeksiyon sırasında bakterilerin kan dolaşımına karışarak diğer organlara yayılımı sonucu gelişen ölümcül olabilen Sepsis tablosu

Hangi durumlarda antibiyotik kullanımı gereksizdir?
  • Antibiyotikler yalnız bakterilerle oluşan enfeksiyonlar içindir. Virüs olan enfeksiyonlarda etkisizdir.
  • Her ateş ile seyreden hastalık enfeksiyon olmadığı gibi, her ateşli enfeksiyon hastalığına da antibiyotik gerekmeyebilir.
  • Başta soğuk algınlığı, nezle, faranjit, hafif-orta şiddette grip, basit ishaller gibi sık karşılaşılan enfeksiyonlar
  • Suçiçeği gibi döküntülü enfeksiyonlar
  • Hepatitler (viral hepatit A-B-C-D)
  • Mantar enfeksiyonları
  • Virüslerle oluşan diğer tüm enfeksiyonlar

Antibiyotik sadece sebep olan mikroorganizmaya karşı etkili olup, iyileşme vücudun bağışıklık sistemi tarafından gerçekleştirilir. Bu nedenle asıl olan bağışıklığın güçlü hale getirilmesi için gerekli olan, beslenme, egzersiz, uyku, stres faktörlerine dikkat edilmelidir.

Antibiyotikler ne kadar süre kullanılmalıdır?
Enfeksiyonun şiddetine göre hafif enfeksiyonlarda sıklıkla 3-5 gün yeterli olmakla birlikte orta ve şiddetli enfeksiyonlara 1-2 hafta, bazı özel enfeksiyonlarda örneğin Bruselloz 2 ay, Tüberküloz 6-12 ay ’a kadar kullanılabilir. Bu kullanımlara hekim takiplerle karar verir.

Antibiyotiklerin yan etkisi var mıdır?
Yan etkileri ve alerji yapma özellikleri vardır. Doktorunuz sizin durumunuza uygun antibiyotik seçimine karar vermeli, olabilecek sorunlarda gerekirse başka grup ile değiştirmelidir. Doktorun tavsiyelerini dikkatle dinleyerek nasıl kullanılması gerektiğini anlamalı ve uygulamalıdır. (dozu, aralıkları, yemeklerle ilişkisi, olabilecek yan etkileri)antibiyotikler hastalık yapmayan hatta bizim ihtiyacımız olan faydalı maddeleri, vitaminler üretme ve hastalık yapan (patajon) mikroorganizmalara karşı dengeyi koruyan bakterileri de yok ettiklerinden, ortamda daha zararlı bakterilerin çoğalmaları sonucunda başta bağırsak düzensizliği ve alerjiler olmak üzere ikincil hastalıklara neden olabilirler.

Diğer önemli zararları; bakterilerin antibiyotiklere karşı direnç kazanmalarıdır. Bilinçsiz ve sık antibiyotik tüketimi artık bakterilerin antibiyotiklerden etkilenmemesine yol açarak tedavisi güç hastalıklar yapmasını sağlar. Daha kötüsü sadece kullanılan antibiyotiğe değil pek çok antibiyotiğe karşı çoklu direnç geliştirerek, elimizde kullanacağımız sınırlı sayıda antibiyotik kalmasıdır. Bu durumda ileride dirençli bakterilerle yani hiçbir antibiyotikle tedavi edilmeyen salgınlar yaşama ihtimali olabilir. Bu gibi durumları engellemek için hem hekimler olarak bizler, hem de halk üstüne düşeni yapmalı  ve Antibiyotikleri sadece gerektiğinde kullanmalıyız…

Rahimin ters (arkaya dönük) durması

Rahim, yani gebelik esnasında bebeğin içinde büyüdüğü ve gebe olunmayan dönemlerde içinde barındırdığı rahim iç tabakası sayesinde düzenli olarak adet kanaması görülmesini sağlayan yapı, idrar torbasının üzerine yaslanmış olarak durur. Rahimi yerinde tutan bağların desteği sayesinde gerçekleşen bu konum üreme sağlığı açısından hiçbir sorunla karşılaşmamış ve hiçbir şikayeti olmayan 10 kadından birinde farklıdır ve rahim idrar torbasıyla temas halinde olmak yerine arkaya doğru yer değiştirmiştir. Tam anlamıyla ters duran bir rahim arkada bulunan kalın bağırsağın son kısmı ile yakın temas halinde bulunur.

Rahim Neden Ters Durur?

Rutin bir jinekolojik muayene esnasında doktor bir kadına "rahiminin ters durduğunu" söylediğinde genellikle bu durum için bir açıklamada bulunur. Çoğu durumda yapılan açıklama "bu durumun normal olduğu ve bazı kadınlarda hiçbir sorun yaratmadan olabileceği" şeklindedir. Böyle bir açıklama sonrasında kadının bu nedenle bir endişe duyması için hiçbir neden yoktur.

Bazı durumlarda ise yapılan muayene ve diğer bazı incelemelerle rahimin ters durmasına neden olabilecek bir açıklama bulunabilir:

Özellikle birden fazla doğum yapmış olan kadınlarda ve yine menopozda olan kadınlarda rahimi önde tutan bağlar gevşeyerek rahimin arkaya doğru yer değiştirmesine ve ters durmasına neden olabilir. Bu, tedavi gerektiren bir durum değildir.
Bazı durumlarda ise rahimin ters durmasına neden olan olay daha önceden geçirilmiş karın içi ameliyatlar, pelvik enfeksiyonlar veya  
endometriyozis hastalığına bağlı olarak oluşan organlar arası yapışıklıkların rahimi arkaya çekmesidir. Başka bir belirtiye neden olmadığı sürece bu durumlarda da tedavi gerekli değildir.
Ender görülen diğer bir neden ise genital bölgede yumurtalıklardan veya rahimden kaynaklanan bir kitlenin rahimi arkaya doğru ittirmesidir. Bu tür durumlar genellikle kitlenin ameliyatla çıkarılmasını gerektirir.

Rahimin Ters Durması Hangi Şikayetlere Neden Olur?

Rahimin ters durması çoğu durumda başka bir nedenle yapılan jinekolojik değerlendirmede tesadüfen saptanan bir durumdur ve bir soruna yol açmaz. Çok ender durumlarda rahimin ters durması kadının ilişki esnasında ağrı duymasına veya adet sancılarının şiddetli olmasına neden olabilir.
Rahimin ters durması bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıktığında bu hastalığa bağlı belirti ve bulgular genellikle mevcuttur ve bu belirti ve bulgular altta yatan hastalığın ortaya çıkarılmasında doktor için önemli verilerdir.

Rahimin Ters Durması Tedavi Edilmesi Gereken Bir Durum mudur?

Kadında bir şikayete neden olmadığı sürece bu durumun tedavi edilmesi gereksizdir.
Rahimin ters durması beraberinde başka bir hastalık olmadığı sürece gebe kalmayı engelleyen bir durum olarak görülmemektedir.
Rahimi ters duran bir kadın gebe kaldığında çoğu durumda ilerleyen gebelik haftasıyla birlikte rahim bulunduğu yerden kalkarak öne doğru hareket eder ve gebelik seyrince herhangi bir normaldışı durum ortaya çıkmaz.

DİŞ DOLGUSU






Dolgu Gerekip Gerekmediğini Anlamak

      • Diş hekiminizin dişinizde çürük olup olmadığını anlamak için birkaç yöntemi vardır. Bunlar;
      • Gözlem: Hepsi olmasa da dişlerinizdeki bazı renk değiştirmeler çürüme belirtisi olabilir. Diş hekiminiz sond denilen sivri uçlu metal aleti kullanarak olası çürük işaretlerini arar. Sağlıklı diş minesi serttir ve sondun yarattığı baskıya direnç gösterir. Çürük mine ise yumuşaktır ve alet hafifçe içine girer.
      • Çürük Boyası: Bunla dişler çalkalanır. Boya çürük yerlere yapışır ve sağlam yerlerin üstünde kalmaz.
      • Röntgen: Röntgen diş hekiminin yüzeyde olmayan çürükleri görebilmesini sağlar. Ama röntgen küçük çürükleri görmekte çok başarılı değildir. Mevcut dolgular çürüğün görünmesini engelleyebilir.
        Çürüme dolgu için tek sebep değildir. Diğer sebepler;
      • Çatlak veya kırık diş
Normal olmayan kullanımdan dolayı aşınan dişler:
      • Tırnak yeme
      • Diş gıcırdatma (bruksizm)
      • Dişlerinizle birşeyler açmak

Dolgunun Adımları

Dolgu yaptırmaya diş hekimine gittiğinizde ilk önce çürüğün alınacağı alan lokal anestezi uygulanarak uyuşturulur. Daha sonra diş hekimi el aletleri veya frez yardımıyla çürüğü temizler. Çürüğün alınmasında lazer de kullanılabilir.
İlk başta diş hekimi yüksek hızlı bir aeratör ( tanıdık vınlama sesini çıkaran) yardımıyla sert mine tabakasını aşar. Aeratör hassas bir şekilde çürüğü temizlenerek, dolgunun yerleştirileceği alanı belirlenir. Diş hekimi dişin ikinci tabakası olan dentine ulaştığında daha düşük hızda bir angldruva kullanmaya başlar çünkü dentin tabakası mineye göre daha yumuşaktır.
Temizleme aşamasında diş hekimi el aleti kullanarak çürüğün hepsinin temizlendiğinden emin olur.
Bütün çürük temizlendiğinde, diş hekimi boşluğu şekillendirerek dolguya hazırlar.
Her değişik dolgu için değişik şekillendirmeler gerekir. Diş hekimi dişin sinirini korumak için baz veya örtücü kullanabilir. Baz veya örtücü kompozit reçine, cam ionomer, çinko oksit, eugenol veya kalsiyum esaslı başka bir maddeden yapılabilir. Bazı materyaller dişi çürükten korumak için fluorid salgılarlar.
Eğer diş hekimi kompozit dolgu yerleştirecekse önce asit jeli kullanarak dişi hazırlaması gerekebilir. Asitleme dişin yüzeyinde (özellikle mine tabakasında) minik gözenekler açar. Bu gözenekler dolgunun dişe sıkıca yapışmasını sağlar. Bugünkü gelişmeler kullanılan fosforik asidin kullanımına gerek bırakmayan tek aşamalı ajanlar çıkartmıştır ama kompozitlerde fosforik asidin oluşturduğu pürüzlenmeyi elde edemedikleri yönünde tartışmalar hala mevcuttur.
Sonrasında kullanılan bonding ismi verilen materyal ise kompozit reçine ile diş dokularının birbirine bağlantısını sağlar, doğru uygulandığında mikro sızıntıya engelleyerek dişin çürümesini de engeller. Bunun üzerine de kompozit dolgu maddesi bir hamur halinde tüplerden çıkartılarak spatül vasitasıyla diş yüzeyine uygulanır ve sertleşmesi için mavi led veya halojen ışık kullanılır, bunlar belirli bir dalga boyunda ışıklardır ve kompozitin içindeki aktivatörleri polimerize ederek süreci başlatırlar.
Dolgu yerleştirildikten sonra diş hekimi gereken düzeltmeleri yapıp yine döner aletlere takılan fırçalar kullanarak dişi cilalar ve diş minesi gibi parlatır.

Dolgu Sonrası

Bazı insanlar dolgu sonrasında hassasiyet hisseder. Diş, basınca, havaya, şekerli yiyeceklere, sıcak ve soğuğa karşı hassas olabilir.
Çoğu durumda hassasiyet 1-2 hafta içinde geçer. Bu zamana kadar hassasiyete yol açan şeylerden kaçınmanız gerekir. Eğer hassasiyet çok fazla ve zamanla geçmiyorsa diş hekimine başvurmanız tavsiye edilir.
Hissettiğiniz hassasiyeti diş hekiminin bilmesi önemlidir. Diş hekimi bir sonraki dolgunuzda hassasiyeti azaltmak için daha farklı materyaller kullanabilir. İnsanların değişik maddelere tepkileri farklıdır. Diş hekiminin hastanın hangi maddeye nasıl tepki vereceğini önceden anlaması imkansızdır.
Diş hekimine hassasiyetten bahsederken olabildiği kadar detay verdiğinize emin olun. Bu bilgi daha sonra ne yapılacağının belirlenmesinde yardımcı olabilir. Diş hekimi dolguyu çıkarıp yerine yenisini koyabilir. Aynı zamanda dişe örtücü veya hassasiyet giderici uygulayabilir. Eğer dolgu çok derinse problemin çözülmesi için kanal tedavisi yapılması gerekebilir.
Hassasiyet haricinde, bazı insanlar çiğneme sırasında rahatsızlık hissedebilirler. İki çeşit acı vardır ve ikisinin de sebepleri farklıdır.
  • Birinci tür acı çiğneme sırasında görünür ve zamanla kötüleşir. Bunun sebebi ısırmanızı engelleyen dolgudur. Anestezi geçer geçmez bunu hissedersiniz. Diş hekiminize danışın. Dolgunun şekillendirilmesi veya yüksekliğinin alınması için kliniğe gitmeniz gerekebilir.
  • İkinci tür rahatsızlık dişleriniz birbirine dokunduğunda ortaya çıkan çok keskin bir acıdır. Buna galvanik şok denir. İki metalin (yeni dolgu ve daha önceki bir dolgu) ağız içinde elektrik akımı oluşturmasından kaynaklanır. Bu durum alt dişte amalgam, üst dişte altın kaplama varsa görülebilir.Diş hekimi dolguyu yerleştirdikten sonra cilalar fakat yine de gözden kaçan keskin uçlar kalabilir. Bu durumda herhangi bir yaralanmayı engellemek için en kısa sürede diş hekimine gidip dişi düzeltirmeniz gerekir.

Geçici Dolgular

Geçici dolgu (genelde beyaz, gri veya kirli beyaz olurlar) aşağıdaki durumlarda kullanılır:
  • Tedavi bir seanstan uzun sürecekse.
  • Diş hekimi dişinizin iyileşmesi için bir süre beklemeyi öneriyorsa.
  • Temizlenen bölge derinse ve dişin sinirleri ortaya çıktıysa.
  • Acil diş tedavisi gerekiyorsa.
    Geçici bir dolgu dişinizin daha iyi olmasını sağlayabilir. Çünkü dolgu dişi kapayarak dişin sinirlerini bakterilerden korur ve hassasiyeti azaltır.Geçici dolguların bazıları içlerinde öjenol denilen ağrı kesme özelliği olan karanfil yağı içerebilirler ama sonrasında kompozit dolgu yapılacak dişlerde öjenol içeren geçici dolgular bağlantıyı daha sonradan engelleyebileceği için kullanılmamalıdırlar.Geçici dolgular sonsuza kadar dayanamazlar. Genelde bir süre sonra kırılır, düşer veya yıpranırlar. Geçici dolgunuz varsa değiştirmek için diş hekiminize gitmeniz tavsiye edilir. Eğer yapmazsanız dişiniz enfekte olabilir.Dolgu neden değiştirilir?Dolgular sonsuza dek dayanmazlar. Renkleri kararabilir. Örneğin amalgam (gümüş) dolgularda aşınma ve kararma gözlenir. Kompozit ve diş rengindeki dolgularda lekelenmeler, kararmalar ve sararmalar gözlenebilir. Çiğneme sırasında dişlerin ve dolguların üstüne çok büyük bir basınç biner. Herhangi bir problem olmasa bile bazı dolgular zamanla eskir, aşınır ve değiştirilmeleri gerekir. Eğer dolguda çatlak, sızıntı varsa veya dolgu düştüyse değiştirilmesi gerekir.Yiyecek kalıntısı veya bakteriler dolgudaki çatlaktan dolgunun altına sızabilirler. Bu bölgeyi temizleyemediğinden bakteriler yiyecek kalıntılarıyla beslenerek diş çürümesine yol açan asitleri üretirler. Dolgu altındaki bir çürük çok ciddileşene kadar farkedilmeyebilir. Bu yüzden dolgularınızı düzenli olarak kontrol ettirmeli ve problem varsa değiştirtmelisiniz.

    Düşen Dolgular

    Dolgular birkaç sebepten düşerler:
  • Büyük dolgulu bir dişle sertçe ısırarak dişi veya dolguyu kırarsınız.
  • Kullanılan dolgu malzemesi dişi eski formuna kavuşturamaz. Örneğin, ön dişlerinizden birinin büyük bir parçası kırıldıysa tahminen en iyi çözüm porselen (diş renginde) kuron veya inley/onley restorasyondur (porselen dolgu). Bazı durumlarda diş hekimi kompozit dolgu da kullanabilir. Ama kompozit çok büyükse sert bir ısırış plastik malzemeyi kırabilir.
  • Hazırlanan kavite iyi izole edilemezse dolgu yerleştirilemeden tükürük dolar. Sonuç olarak dolgu dişe iyi yapışmaz ve düşebilir.

    Çatlamış Dolgular

    Hem amalgam hem kompozit dolgular kırılabilir. Eğer dolgu diş yüzeyinden yüksekse ve ısırma baskısının çoğunu alıyorsa çatlaklar oluşur. Çatlaklar aynı zamanda çiğneme ve ısırma olaylarından dolayı da olur.
    Dolgunun çevresinde küçük çatlaklar oluşabilir. Bunlar genelde zamanla olur ve kolayca tedavi edilebilirler.

    Sızıntı Yapan Dolgular

    Eğer dolgunun bir kenarı dişe tam yapışmamışsa dolguda sızıntı olduğu söylenir. Kalıntı ve tükürük buradan dişin içine sızar ve bu da çürüme, renk değiştirme ve hassasiyete yol açar.
    Sızıntı hem amalgam hem de kompozit dolgularda olabilir. Bazen amalgam dolgu yerleştirildikten sonra sızıntı yapar. Bunu soğuğa karşı oluşan hassasiyetle kolayca anlarsınız. Bu hassasiyet takip eden iki – üç haftada azalır ve sonra yok olur. Bu süre zarfında amalgam dolgu doğal olarak aşınır ve bu aşınma dolgunun kenarlarını kapayarak sızıntıyı engeller.
    Kompozit bir dolgu tükürükle dolabilir. Bu, dolgu ve diş arasındaki bağı zayıflatarak sızıntıya yol açar. Diğer durumlarda, diş ile dolgunun birleştiği yerlerde küçük açıklıklar olabilir. Bu boşluklar, dolgu yerleştirildiğindeki çekmeden dolayı oluşur. Kompozit dolgu sonrası oluşan hassasiyet zamanla yok olur. Eğer yok olmazsa dolgunun değiştirilmesi gerekebilir. Dolgular zamanla eskiyerek sızıntı yaparlar ve bu dolguların değiştirilmesi gerekir.

    Eskimiş Dolgular

    Dolguların ortalama ömrü 5-8 sene arasıdır ama bu dişe, dişin durumuna, madde kaybına ve maruz kaldığı kuvvetlere bağlı olarak ciddi bir şekilde fark edebilir. Bazı dolgularınsa ideal şartlarda çok daha uzun ağızda kaldığı gözlenebilir.

    Diş Sıkma ve Gıcırdatma

    Eğer diş gıcırdatıyor veya sıkıyorsanız dolgularınızla problemleriniz olabilir. Dişinize uygulanan ekstra kuvvetler diş hassasiyetine ve dolgularda eskimeye neden olurlar. Diş sıkma ve gıcırdatma dişlerdeki dolguların çatlamasına da yol açar. Bu çatlaklar üzerine ışık tuttuğunuzda görebileceğiniz ince çatlaklardır. Sadece dolguların çatlayıp kırılması değil beraberinde dolguyu taşıyan sağlam ama ince kalmış diş duvarlarının da bu aşırı kuvvet karşısında kırıldığı durumlar sıklıkla gözlenir, bu açıdan diş sıkma ve gıcırdatma rahatsızlığı olan hastalar bunun için tedavi görmeli ya da koruyucu gece plağı vs gibi önlemler almalıdırlar.

    Dolguların Bakımı

    Diş hekimi kontrol ziyaretlerinde dolgularınıza bakar. Diş hekimi dolgunun çatladığını veya sızıntı yaptığını düşünüyorsa röntgen çekilmesi gerekebilir.
    Aşağıdaki durumlarda diş hekiminize görünün;
  • Dişte hassasiyet varsa
  • Çatlak varsa
  • Dolgunun bir parçası düşmüşse
    Dolguların daha uzun süre dayanmaları için temizleme için düzenli doktor ziyareti, dişlerin fluoridli macunla fırçalanması ve günde en az bir kere diş ipi kullanımı gerekmektedir. Fluorid dişleri güçlendirerek olası çürükleri engeller. Diş hekimi aynı zamanda bu dişlerin uçlarına fluorid cilası da sürebilir.

    Dolguların Değişmesi

    Eski dolgunuzu çıkarmadan, diş hekimi tedavi seçeneklerini size anlatır. Eski dolguyu çıkarıp yenisini takmadan tamir etmek genelde mümkündür. Ama bütün dolgu değişecekse, diş hekimi kullanılacak olan malzemeyi yeniden değerlendirir. Diş hekiminize tercih ettiğiniz görünüm, şekil ve işlevselliği anlatın. Böylece diş hekimi de size en uygun malzemeyi seçebilir. Burada önemli olan amalgam dolguların değişmesi gerektiği zaman sökülmeleri esnasında çok fazla açığa çıkan civa buharı ve parçaları hem hasta hem de hekim ve yardımcı personeli için tehlikeli olabilir bunun için ekstra önlem alınması tavsiye edilir.

Antik Mısır Hakkında Şu Ana Kadar Hiç Duymadığınız 11 Tuhaf Şey

Antik Mısır denilince aklınıza neler geliyor? Eminiz birçoğunuz Antik Mısır denilince firavunları, piramitleri, köleleri düşünüyorsunuzdur. Fakat bugün size Antik Mısır hakkında şu ana kadar duymadığınız 11 ilginç şeyden bahsedeceğiz. 

1. Sineklere Çare

Günümüzde de olduğu gibi Antik Mısır'da da sinekler hastalıkların ve salgınların kaynağı olarak görülür ve uzak durulmak istenirmiş. Hatta Firavun Pepi II, sinekleri kendisinden uzak tutmak için, çevresinde vücudu balla sıvanmış bir kaç köle bulundururmuş ve bu sayede sinekler Firavun yerine vücudu balla kaplanmış bu kölelere gidermiş.

2. Saç Kazıtmak

Antik Mısır'da hem erkekler hem de kadınlar hijyenik sebepler ve bit oluşumunu engellemek için saçlarını sürekli kazıtırlarmış. Hatta sınıfsal bir toplum yapısına sahip Antik Mısır'da zengin Mısırlıların kadını da erkeği de saçlarını kazıtır ve peruk kullanırlarken diğer sınıflara mensup olanlar ise ya saçlarını uzatır ya da domuz kuyruğu takarlarmış.

3. Kedi Cenazesi

Eski Mısır'da kediler tanrıça olarak görülmekteymiş bunun sebebi ise en temel gıdaları olan buğdayı farelerden korumalarıdır. Kediler, buğday tarlalarını farelerden korurken bu sayede Eski Mısırda tanrı konumuna gelmişlerdir. Hatta bir kedi öldüğünde tören ile defnedilir veya bir ailenin kedisi öldüğünde tüm aile yaslarını belli etmek için kaşlarını tıraş ederlermiş. Aynı zamanda Antik Mısır'da kedilerin ülke dışına götürülmesi dahi yasaklanmış. Antik Mısır'lıların kediye verdikleri bu değerden sonra yaklaşık olarak beş bin yıl önce evcilleştirilmeye başlananan kedilerin çıkış yerinin de mısır olduğu tahmin edilmektedir.

4. Burun Kesme Cezası

Peki Antik Mısır'da suç işleyenler nasıl cezalandırılırdı? Elbette diğer her şey gibi alışılmışın dışında ve sıra dışı bir şekilde. Antik Mısır'da herhangi bir suç işleyen kişilerin burunları kesilir ve Rhinocolura yani burunsuz insanların şehrine atılırmış. Ayrıca ırza tecavüz erkek hadım edilerek cezalandırılırken bir başka kadının kocasını ya da bir erkek çocuğu baştan çıkaran kadının da burnu kesilmekteymiş.

5. 100 Çocuk

Antik Mısır'ın 19. Hanedan firavunlarından biri olan ve kazandığı zaferlerle adından çokça söz ettiren 2. Ramses, ayrıca Işığın Oğlu Ramses, Büyük Ramses olarak da bilinmektedir. Ama Ramses'i asıl benzersiz yapan 100'den fazla çocuğa sahip olmasıdır. Farklı farklı eşlerden toplamda 100 çocuğa sahip olan Ramses'in soyunun günümüze kadar gelip gelmediği tam olarak bilinmemektedir.

6. Herkes İçin İş

Antik Mısır'da her sınıfa mensup kişilere hatta sınıf dışı kalmış kişilere bile uygun iş fırsatı yer almaktaydı. Özellikle cücelik veya devlik Antik Mısır'da gözardı edilen veya toplum dışına atılan bir özellik değildi. Aksine çok sayıda cüce ve dev en değerli madde olan altının korunmasında ve güvenliğinde kullanılmaktaymış.

7. Mumyalama

Antik Mısırlılara göre düşüncenin temel kaynağı beyin değil kalptir. Bu yüzden de bir ceset mumyalandığında beyni, burun deliklerinin birinden girilerek çıkarılırdı ayrıca bağırsakları da çıkarılır ve kanopi adı verilen kavanozlara konulurdu. Mumyalama sırasında vücuttan çıkarılmayan tek organ kalpti, çünkü Eski Mısırlılar ruhun ve düşüncelerin kaynağının kalp olduğuna inanırlardı.

8. Şişman Firavunlar

Antik Mısır'a ait resimlerin ve heykellerin aksine yapılan araştırmalar sonucunda Antik Mısır firavunlarının çoğunun şişman olduğu hatta birçoğunun obezite ve diyabet gibi hastalıklarla mücadele ettikleri ortaya çıkmıştır. Tatlı yemekler yemekten hoşlanan, birayı çok seven firavunlar aynı zamanda gün boyu tüm işleri köleler ve hizmetçiler tarafından görüldüğü için hiç de hareket etmiyorlardı. Bu durum da elbette firavunların düşündüğümüzün aksine obez olmalarına neden olmaktaydı.

9. Sahte Sakallar

Antik Mısır'ın ilk yıllarında sakala ve bıyığa sahip olmak çok yaygınken zamanla Mısır'lıların hijyen takıntısından dolayı traş olmak moda haline gelmiştir. Fakat tanrıyı sembolize ettiği için sakallı olmak firavunlar sahte sakallar takmaya başlamışlardır. Hatta Antik Mısır'ı 20 yıl yöneten Kraliçe Hatshepsut'ta hükümdarlığı süresince sahte bıyıklar takmıştır.

10. Çılgın Tıp

Listemizin en başından beri Antik Mısırlıların temizliklerine ne kadar düşkün ve takıntılı olduklarından bahsettik. Buna verilebilecek bir diğer örnek ise Antik Mısırlıların diş macununun ilk keşfeden ülke olmalarıdır. Fakat bu diş macunu bizim alışık olduklarımızdan biraz farklı. Ağızda ferahlık bırakmayan bu diş macunları kül, at toynağı, yanmış yumurtadan yapılmaktaymış. Aynı zamanda henüz o yıllarda antibiyotikler keşfedilmediği için Eski Mısırlılar enfeksiyonlar için küflü gıdalar ve toprağı kullanırlarmış.

11. Piramitleri Kim İnşa Etti?

Şu ana kadar piramitlerin köleler tarafında inşa edildiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü sanılanın aksine piramitleri inşa edenler köleler değil, Firavun’un kalıcı olarak istihdam ettiği Mısırlı usta ve işçilerdir. Günümüze kalan duvar resimlerinden ve yazılarından da anlaşılacağı üzere piramit işçileri hallerinden gayet memnunlarmış. Antik Mısır'da çok değerli olan sığır etiyle beslenen, kalacak yerleri olan, düzenli maaş alan ve hatta bazen ödemeleri bira şeklinde alan bu piramit işçileri firavunlarının yakınına gömülerek Mısır için ne kadar değerli olduklarını da bizlere kanıtlamaktadırlar.