25 Haziran 2018 Pazartesi

JAZZ MÜZİĞİN TARİHÇESİ

EFSANE
‘Mississipi nehri civarında  Vicksburg şehrinde  yaşayan Charles  adlı  müthiş  yetenekli  bir  piyanist vardı. Küçük  bir barda parlak bir ışık gibi   göz kamaştıran bu adama arkadaşları parçanın  ortasında
-Hadi CHAZ  Hadi
Diyerek solo bırakır, Charles’da solo ve doğaçlamalarıyla  ortalığı büsbütün coştururdu. İşte, Charles adının kısaltılmış şekli olan bu chaz kelimesi  dilden dile  dolaşarak değişime  uğramış ve bugünkü jazz  adı buradan gelmiştir.”
Jazz’ın başlangıcını kesin olarak saptamak konusunda en tarafsız araştırmacılar  bile fikir  birliğine  varamamışlardır. O kadar ki  henüz  jazzz kelimesinin  tam olarak neyi  ifade  ettiği  konusunda bile  tam olarak  anlaşma sağlanabilmiş  değildir. Sadece  bu kelimenin ilk defa New Orleans’a gelip yerleşen Fransız  göçmenleri  arasında  kullanılan bir  argo olduğu  ve  hızlandırmak anlamına geldiği konusunda fikir  birliğine varılmıştır. Başka bir teoriye  göre eski  dünyanın ucuz kabarelerinde  doğmuştur. Daha  başka  bir teoriye  göre de jazz Afrika’nın vahşi ve karanlık bölgelerinde kabilelerin çılgın dini ayinlerinde  yaptıkları  danslardan doğmuştur.

 Jazz parçaları ilk önce yüzlerini siyaha  boyayarak zenci şarkıları söyleyen topluluklarca ele  alındı. Bu kimseler, pamuk tarlalarında çalışan zenci işçilerin şarkılarını  gösterişli bir şekilde  değiştirerek bunlara ragtime adını verdiler.1897’de Kerry MİLLS adında  bir besteci ”Georgia Camp Meeting”    adını verdiği bir şarkı  yazdı  ve hiç beklemediği bir başarıya  ulaştı.
Bu başarıdan sonra RAGTİME orkestraları gittikçe artan bir hızla çoğalmaya başladılar.1895’te KURU EKMEK isimli iki gözü de  görmeyen bir zenci delikanlı eline geçirdiği bir kemanı sokaklarda çalarak  dolaşıyor ve böylelikle sattığı mallara  müşterilerin ilgisini çekmeye çalışıyordu. Fakat KURU EKMEK bu işte öyle büyük  bir  başarıya  ulaştı ki, çok geçmeden kendisine bir kaç arkadaşı daha katılarak  KURU  EKMEK ORKESTRASI  adı altında  bir  topluluk kurdular. Maalesef o zamandan günümüze  hiç plak kalmadığı  için  bu müziklerin içeriğini  ve gerçek başarısını ölçme konusunda elimizde yeterli veri yoktur. Fakat Amerikan jazz müziği bu sayede büyük bir gelişme yoluna girmiş  bulunuyordu. Aynı günlerde  Amerika iç savaşa hazırlanmaktaydı. Dixieland’de BROWN’S  BAND adında  dört kişilik  bir ekip kurulmuştu. Dixieland topluluğunun kuruluşuyla jazz yepyeni bir devreye  girmiş bulunuyordu. Artık Dixieland memleketi baştanbaşa kavuran  bir fırtınaydı. Jazz’ın bu şekli için süratli, ateşli anlamına  gelen HOT kelimesi  kullanılıyordu. Daha sonraları SWİNG orkestraları haline gelecek bu Dixieland tarzı topluluklardan sonra PAUL WHİTEMAN grubu ortaya çıktı.
PAUL WHİTEMAN topluluğu  her gece New York Palais Royal’de sahneye çıkıyordu. Yepyeni bir stille ortaya çıkan bu topluluğun zekice düzenlenmiş aranjmanları sağlam bir temel gibi  tutmuştu. Klasik ekolden yetişmiş olan  PAUL WHİTEMAN  ticari bakımdan kendisine muhteşem bir zafer  sağlayacak olan  jazz’ın cazibesine kapılmış, Amerika’yı saran bu büyüye kendini bırakmıştı. Fakat senfonik müzikte  PAUL WHİTEMAN‘ın  kanına işlemişti, kendini klasik müziğin pençelerinden de  bütünüyle  kurtaramıyordu. Etrafına son derece usta müzisyenler toplanmıştı. İşte bunlardan biri genç besteci   George GERSHWİN‘ e  orkestrası için bir şeyler yazmasını söyledi. Bu kompozisyon jazz modası olacak ama klasik müziğin çerçevesinden dışarıda çıkmayacaktı.
PAUL WHİTEMAN‘ın isteği  üzerine hazırlanan bu eserin adı   Rhapsody in Blue  idi. Bu eser 1924 yılı 12 Şubatında PAUL WHİTEMAN  orkestrası tarafından Aeolian Hall’de çalındı. George GERSHWİN ve GROFE aynı zamanda solo piyanist olarak konsere katıldılar.

Eser tarifi Mümkün olmayan bir başarıya ulaşmıştı. WHİTEMANN, GERSHWİN ve  GROFE orkestra ile Carnige Hall’de ve Avrupa’nın büyük şehirlerinde konserler verdiler. GERSHWİN    Rhapsody in Blue  ile yetinmedi. Bu sefer Walter DAMROSCH  kendisinden bir eser istedi. Böylece An American in Paris ( Pariste bir Amerikali ) doğdu. Bunu birkaç piyana prelüdü ve şöhretli  zenci operası  Porgy and Bess  takip etti.
Bu arada jazz şarkıları besteleyenlerde boş durmuyorlardı. İrwing BERLIN, Nigger MIKE, Jerome KERN, Richards RODGERS, Lorenz HART, Abner  SILVER, Harry Von TILZER, Charles K. HARRIS unutulmaz eserler verdiler. İrwing BERLIN 1912’de Alexander’s Ragtime Band ‘ i  yazdı. Zaman bu klasik jazz parçasını asla  öldüremeyecektir.
Jazz’ın kısa  bir tarihçesini yaparken Blues şarkılarının yaratıcısı  olan zenci William C.HANDY‘den bahsetmemek büyük bir nankörlük olur. Handy basit zenci şarkılarını alıp onları hazin ve iniltili bir hale  soktu. Bu asrın başlangıcında Handy seçimlere katılan, hiç kazanma şansı olmayan bir politikacı için  bir şarkı yazdı. Şarkı öylesine beğenildi ki  hem eser  meşhur  oldu, hem de  politikacı şeçimleri kazandı. İş bittikten sonra Handy bu parçaya Memphis Blues adını verdi.
Jazz’ın liderleri arasında Tommy DORSEY, Benny GOODMAN, Fletcher HENDERSON, Luis ARMSTRONG, Jack TEAGARDEN, Claude HOPKİNS, Duke ELLINGTON, Caunt BASİE, Artie SHOW, Harry JAMES, Dizzy GİLLESPİ, Lionel HAMPTON, Glenn MILLER, Tex BENEKE, Woody HERMAN, Gene KRUPA unutulmaz eserleriyle daha yıllarca anılacaklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder